18.11.2018

“ARŞIN GÖLGESİNDEKİ GENÇ”

Mevlid-i Nebi Haftası münasebetiyle İl Müftülüğümüz tarafından 17.11.2018 Cumartesi günü Talas İlçe Müftülüğü’ne bağlı İzzet Bayraktar Camii’nde “Arşın Gölgesindeki Genç” konulu gençlerle sabah namazı buluşması programı düzenlendi.

 

 İzzet Bayraktar Camii’nde düzenlenen programa halkımızın ve özelliklede gençlerimizin katılımı yoğun oldu. Sabah Namazı sonrası cemaate İl Müftümüz Doç. Dr. Şahin Güven hitap etti.

 

Mevlid-i Nebi haftasında daha çok gençlerimize ulaşmanın derdi ve gayreti içerisinde olmak istediklerini belirten İl Müftümüz Sayın Güven, “Diyanet İşleri Başkanlığımız Mevlid-i Nebi haftası için bir konu belirledi, bir ana tema belirledi; “Peygamberimiz ve Gençlik”. Bununla ilgili birçok çalışmalar yapıyoruz. Ancak çalışmalarımızın yeterli olmadığını da biliyoruz. Toplumumuzdaki gençlerimizin durumuna baktığımız zaman daha yapacağımız çok şeyin olduğuna inanıyoruz. 

 

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Mevla gençlerin yaptığı işlere ya da genç peygamberlere yer vermiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) birçok hadisi şeriflerinde gençlere dikkat çekmiştir.  Hepimiz biliyoruz ki toplumun dinamiği gençlerdir. İstikbalimiz onlara aittir. İstikbalimize umutla ve ümitle bakmak istiyorsak gençlerimizi yetiştirmek zorundayız. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Mevla 25 kadar Peygamberin hayat hikâyesine yer vermiştir; bunların önemli bir kısmı gençtir. Hz. Yusuf (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Süleyman (a.s.); bu peygamberlerin her birisinin gençliklerinden bahsedilir. Yine Allah (c.c.), Ashab-ı Kehf gibi bir grup gencin iman mücadelelerinden oluşan hayat hikâyesini Kur’an’a alarak ölümsüzleştirmiştir. Bunlardan ibret alıp ona göre bir hayat yolu izleyelim diye bize aktarılmıştır.

 

Gençlik dönemi iki zıt kutbu da içinde barındırır. Bir tarafta heyecan, ümit, kararlılık, hareket vardır. Diğer tarafta tecrübesizlik, şehevi arzulara esir olmak ya da yanlış akımların, fikirlerin, ideolojilerin peşinden gitmek vardır. Bizler eğer gençlerimizi Allah ve Rasulünün istediği şekilde yetiştirirsek geleceğimize ümitle bakarız. Peygamberimiz (s.a.s.), bize bir hadis öğretiyor. Peygamberimiz, Ebu Hureyre (r.a.)’dan gelen bir rivayete göre şöyle buyuruyor: “Şu yedi özelliğe sahip olan kimse ahiret gününde Allah’ın arşının gölgesinde gölgelenecektir. Adaletli yönetici, Allah’a kullukla yetişen gençler, kalpleri camilere bağlı insanlar, Allah için birbirini seven ve Allah’ın rızasının olmadığı yerde de ayrılan kimseler, iffetini ve namusunu koruyup kötülüğe bulaşmayanlar, sadaka veren ve bunu gizli tutan kimseler, Allah’ı zikreden ve bunu yaparken de gözyaşlarını akıtabilen kimseler.”

 

 1) Adaletli yönetici olmak. Yani yöneticiler heva ve heveslerine, ideoloji ve saplantılarına göre değil, adam kayırmaya göre değil, adaletle hizmet etmelidirler. Eğer bir yönetici adil olabiliyorsa cennetin yolu ona kolaylaştırılır. Her birimiz aslında öncelikle birer yönetici sayılırız. Çünkü evlerimizin reisiyiz. Evimizde eşimize ve çocuklarımıza adaletli davranabiliyor muyuz? Yoksa bir çocuğumuzu öbürüne göre daha fazla mı kayırıyoruz? Aynı şekilde okullardaki idarecilerimizden camilerimizdeki imamlarımıza varıncaya kadar her birisi birer yöneticidirler. Bunun yanında toplumsal olarak bir takım görevlerde bulunan insanlar bu görevlerin Allah’tan verilmiş birer emanet olduklarını bilmeliler. Bu emaneti hakkıyla koruyabilirsek Yüce Mevla’nın rızasını kazanırız.

 

 2) Allah’a kullukla yetişen genç olmak. Yani çocukluğundan itibaren namaz kılmayı öğrenen, camiye gelip cemaate katılmayı öğrenen ve başta namaz ibadeti olmak üzere bütün ibadetlerini küçük yaşlardan itibaren öğrenip yaşamaya çalışan bir genç olmak. Eğer çocuklarımızı küçükken camiye ve cemaate, namaza ve oruca alıştırmazsak büyüyüp birer genç oldukları zaman olabilir ki onları camiye ve cemaate getiremeyiz. Okulda, çarşıda, pazarda, sokakta, sanal alemde, telefonda, bilgisayarda onu kötü yola çekecek o kadar çok tuzak var ki… İmtihan dünyasındayız. Şeytanın olduğu yerde şeytanlık yapanlar da kötülük de olacaktır. Eğer gençlerimizin kötülüklere bulaşmasını istemiyorsak onları eğitmeliyiz. Onun için imtihanı kazanmak istiyorsak geleceğimizin ümidi olan gençlerimize, çocuklarımıza yatırım yapmalıyız. Çocuğumuzun akademik başarısı için, en iyi okullarda okuyup en güzel üniversitelere gitmesi için, en iyi mesleğe sahip olması için neler yapmıyoruz ki… Bu yaptıklarımızın onda birini bu çocuğumuzun ahlaklı yetişmesi için yapıyor muyuz? Bu soruyu sormak zorundayız. Onu ahlaklı bir genç olarak yetiştirmediğimiz zaman ya şehevi arzularının esiri oluyor ya da paranın pulun peşinde koşarak hayatını perişan ediyor.

3) Kalpleri adeta mescitlere bağlı ve asılı olan bir insan olmak. Hepimizi şu sabah namazı vaktinde sıcak yatağımızdan ve derin uykumuzdan uyandıran şey nedir? Allah’a olan inancınız, Allah’ın rızasını kazanmak için gösterdiğiniz irade sayesinde geldik buraya; kimse bizi buraya zorla getirmedi. Hepimiz buraya Rabbimizin rızasını kazanmak için geldik. Kalplerin camilere bağlı olması ne demektir? Namazların cemaatle camide kılınması demektir. Sohbetlerin, vaazların, hutbelerin dinlenilmesi demektir. Eğer caminin ihtiyaçları varsa onların giderilmesi için gayret göstermek demektir. Camilerin tadilata ve tamirata ihtiyacı varsa onun için çalışılması, gayret gösterilmesi demektir. Camiye gelen çocuklara şefkat besleyip güler yüzle, gerekirse hediyeler vererek o çocukları camiye bağlayacak işler yapmak demektir. 
 

4) İki insan düşünün; birbirlerini Allah için seviyorlar. Allah’ın sevgisinin bir araya getirdiği, Allah’ın rızasının olmadığı yerde ise bu birlikteliğe hemen son veren iki insan… Bugün insanların çoğunun dostları yoktur. Çünkü biz dostlarımızı Allah için edinmiyoruz. Menfaatler için kurulan dostluklar vardır; menfaat bitince dostluklar da bitiyor. Senden istifade ediyorsa dost gibi gözüküyor, senden istifade etmiyorsa işi bitiyor. Oysa birbirini Allah için seven insanlar olmak zorundayız. Etrafımızda böyle insanlar var aslında. Yok diyorsanız, kendiniz de onlardan değilsinizdir. Önce kendiniz Allah için dost olunabilecek bir insan olun, sonrasında etrafınızda size bu dostlukla gelecek kişiler mutlaka bulursunuz. Yani dünya menfaati olmadan, herhangi bir kazancımız olmadan insanlarla dost olabilmeliyiz. 

5) İffet abidesi bir insan olmak. Yani namusunu korumak, harama el uzatmamak, harama uçkur çözmemek. Peygamberimiz (s.a.s.), makam-mevki sahibi ve güzellik abidesi bir kadın kendisine gelip “ben kendimi sana teslim etmek istiyorum, gel benimle birlikte ol, nikâhsız birliktelikle zina et benimle” dediğinde, böyle bir teklife Hz. Yusuf’un Züleyha’ya yaptığı gibi “ben Allah’tan korkarım, ben haram işleyemem” diyebilen bir kimse arşın gölgesinde gölgelenecektir diyor. Gençler imkânını bulduğu ölçüde, zamanı geldiğinde evliliklerini geciktirmeden evlenmeliler. Çünkü Allah (c.c.), hepimizi şehevi arzuların olduğu bir fıtratta yaratmıştır. O şehevi arzular olmasa idi aile denilen yapı kurulamazdı, çocuk olmazdı, insanlığın geleceği olmazdı ve nesiller üremezdi. Ama Allah Teâlâ, bize bu şehevi arzuları verirken bunun meşru yollardan tatmin yöntemini de bizlere gösteriyor.

 

6) Gösteriş için değil, Allah rızası için sadaka veren, hayır-hasenatta bulunan, infak yapan ve onu gizli tutan bir insan olmak. Yani sağ elinin verdiğini sol elinin görmediği bir insan olmaktır bu. Kaplerimiz, gönüllerimiz hayır-hasenat yapmakla mutlu olur. Bizler verdikçe mutlu oluruz. Ama bunu verirken gösteriş yapmayalım. Riya, gizli şirktir. Riya, bizim sadakalarımızı, iyiliklerimizi ve güzelliklerimizi yok eder. Riya, bir ağacın içerisine giren kurt gibidir. Ona dışarıdan bakan biri büyük ve kuvvetli bir ağaç zanneder, ancak en hafif bir rüzgârda yerle bir olduğunu görür. Çünkü bu ağacın içerisi kurtlar tarafından istila edilmiştir. Çünkü bu ağacın özü gitmiş, görüntüsü kalmıştır. Zekâtlarınızı herkesin gördüğü şekilde verebilirsiniz. Hatta zekâtları açıktan vermek önemlidir. Çünkü zekât farzdır ve farz olan bir şeyi verirken insanlar görsün ki hem teşvik olsun, hem de verdiğini görmezseler “bu adam hem zengin, hem de zekât vermiyor” derler. Ama nafile, sadaka, hayır ve hasenatları verirken gizli yapmalıyız. Ayrıca gizli verirsek, hayır yaptığımız o kişinin onurunu zedelememiş oluruz. Allah (c.c.), bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Sadakalarınızı gösteriş yaparak, başa kakarak boşa çıkarmayın.” 

 

7) Tek başına iken ve kimsenin olmadığı bir ortamda Allah’ı zikreden, anan, tesbih eden ve Allah’ı zikrederken gözlerinden yaşlar akan bir kimse olmak. Bizler, bizi yaratan Rabbimizi asla unutmamalıyız. Allah yokmuş gibi hareket edemeyiz. Allah vardır, birdir ve hepimizin ne yaptığını görüyor, Allah’ın görevli melekleri bütün yapıp ettiklerimizi kayda geçiriyor ve bir gün bunun hesabını vereceğiz. Öyleyse Allah’ı sevip Allah’a ümit beslemeliyiz. Allah’a tevekkül etmeli, her şeyi O’ndan istemeliyiz. Onun için Rabbimizi çokça anacağız. Allah Teâlâ, kalplerin ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olacağını, huzura kavuşacağını bizlere bildiriyor. O tatmin olan kalp, gözümüzden gözyaşı olup akacaktır.


Yüce Mevla bizleri bu yedi kısım insanlardan eylesin. Yüce Mevla bizleri, yöneticisi olduğumuz yerlerde adil olabilenlerden eylesin. Yüce Mevla gençlerimizi Allah’a kullukla yetiştirmeyi nasip eylesin. Yüce Mevla, kalpleri mescitlere bağlı olan insanlardan eylesin.” diyerek sözlerini tamamladı.

 

İl Müftümüz Güven’in sohbeti sonrası program sona erdi. Program sonrası cami çıkışında Talas Belediyesi’nin katkılarıyla cemaate çorba ikramı yapıldı.