13.11.2018

ASHAB-I KEHF: “İNSANLIĞA MODEL GENÇLER”

Hacılar Çevre Ahlak Kültür Derneği tarafından Hacılar Nezih Kültür Merkezinde cumartesi akşamları düzenlenen sohbetin bu haftaki konuğu İl Müftümüz Doç. Dr. Şahin Güven hocamız oldu.

 

Kehf Suresini konu alan sohbette İl Müftümüz Sayın Güven, “Bu gün Ashab-ı Kehf kıssasından bahsedeceğiz. Allah (c.c.), bu gençleri bize örnek olarak sundu. Öyleyse bizlerin bu kıssadan alacağımız önemli dersler olmalı. Kur’an, kıssaları bize geçmişte olmuş bitmiş bir hikâye olarak anlatmaz. O hikâyeden alınacak ders ve ibretlere dikkat çeker ve sanki şu anda yaşanıyormuş gibi anlatır. Bu kıssanın da bir hikâyesi var.  Peygamberimiz (s.a.s.)’in Peygamber olarak görevlendirilmesinin ardından Mekke’de Müslümanlar bir boykot, bir muhasara dönemi geçirdi. O dönemdeki gerçekleştirilen boykot şöyleydi: Müslümanlarla ve Müslümanları destekleyen Haşimoğullarıyla ticaret yapılmayacak, kız verip kız alınmayacak. Bu muhasara döneminde özellikle gençler çok sıkıntı çekiyordu. Peygamberimize ve birçok peygambere ilk iman edenler gençlerdi. Bunun üzerinde düşünmeliyiz. Toplumun değiştirici ve dönüştürücü gücü gençlerdir. Evet gençlerin bilgi ve tecrübe eksikliği vardır. İhtiyarlarda ise bilgi ve tecrübe olmasına rağmen güç eksikliği vardır. Bir toplumun ileri gitmesi tecrübeli ihtiyarların tecrübelerini gençlere aktarmasıyla olur. Gençler tecrübesizlikleri sebebiyle yanlışlar yapabilirler. Bir insan yanlış yapacak diye doğrularını da engellerseniz hiçbir şey yapamaz.

 

Ashab-ı Kehf, sadece Kehf Suresi’nde anlatılıyor. Bahis konusu gençlerin muhtemelen Hz. İsa’dan sonra Miladi 150-200’lü yıllarda yaşadıkları söyleniyor. Dünyada 39 ayrı yerde Ashab-ı Kehf mağarası var. Herkes ayette tasvir edilen bir mağarayı Ashab-ı Kehf mağarası olarak nitelendirmiş. Ancak çoğu kaynaklar bunun Biladü’r-Rûm’da gerçekleştiğini söylüyor. Yani Anadolu topraklarında gerçekleştiği söyleniyor. Kralları herkesi putlara tapmaya zorluyordu ve herkes de bu sebeple putperest olmuştu. Belirli günlerde meydanlarda toplanıyor, putları için kurban kesiyorlardı. İşte yine bir gün böyle toplandıkları zaman içlerinden bir genç toplumun içerisinden çıkıyor ve bir ağacın alına gidiyor ve toplumdan uzaklaşıyor. Ardından birkaç genç daha ona katılıyor. Böylece birkaç kişi oluyorlar. Ama bu gençler daha önce birbirini tanıyan gençler değillerdi. Belki toplum içinde birbirlerini uzaktan tanısalar bile dost değillerdi. Bunun üzerine içlerinden birisi diyor ki: “Herkes orada bayram yaparken, putlarına taparken ve putları için kurban keserken siz buraya geldiniz ve her birinizin bir derdi var. Söyleyin bakalım, niçin buraya geldiniz?” Birisi cesaret edip bu soruyu soruyor. Ama herkes birbirinden korkuyor ve çekiniyor. İçlerinden birisi bu sorudan cesaret alarak diyor ki: “Ben günlerdir düşünüyorum. Bir cansız putun karşısında tapınıyoruz ama bu putun bize faydası da zararı da yok. Bu çok mantıksız bir şey bence. Eğer tapacaksak yerleri ve gökleri yaratan bir tanrı olmalı, ona tapmalıyız.” Bunu duyunca diğer gençlerin her biri aynı şeyi düşünüp de oraya geldiklerini birbirlerine söylüyorlar.

 

Birçok müfessir, bu kişilerin başında bir peygamberin olmadığını söylüyor. Hatta bir peygamberin tebliğcisi, bir alim ve bir havari de yoktu. Böylesine bir ortamda bu gençler toplumda icra edilen putperestliği eleştirme gücünü nereden buldular? Fıtratlarından buldular. Allah, hepimizin fıtratına dinini yerleştirmiştir. Elbette ki fıtratımızı bozmadığımız sürece fıtratımız dinimizdir. Bu olay bugün dünyanın dört bir tarafında kendisine İslam ulaşmamış olan insanları da anlatıyor. Tebliğ ulaşmamış ama kendiliğinden araştıranları anlatıyor. Dünyada her yıl binlerce insan Müslüman oluyor. Çeşitli sebeplerle bir arayış içerisine giriyorlar.

 

Bunun üzerine Ashab-ı Kehf gençleri birbirlerine diyorlar ki: “Madem hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz, neden bir araya gelip inandığımız Allah’a ibadet etmiyoruz?”

 

Sonra bunlar günlük olarak bir araya gelmeye başlıyorlar. Bu durumu kralları duyuyor. Ortalıkta ispiyoncular çoktur. Bunun üzerine kralları gençleri çağırıyor. “Sizler hakkında bir şeyler duydum. İşin aslı nedir?” diye soruyor. Bu gençler diyorlar ki: “Biz tek olan Allah’a inanıyoruz ve bu putlara inanmıyoruz.” Kralın karşısında açık yüreklilikle bunları söylemek öyle kolay değildir. Kral bunları tehdit ediyor. “Ya putperestliğe geri döneceksiniz ya da sizleri öldüreceğim” diyor. Kaynaklar bu gençlerin toplumlarının önde gelenlerinin, zenginlerinin ve elit tabakanın çocukları olduklarını bize söylüyor. Bunlara üç gün süre tanıyor. Bu gençler bu üç günlük süreyi fırsat bilip diyorlar ki: “Putperestliğe geri dönecek olursak zalimlerden oluruz. Çünkü hakikati bulduğumuza inanıyoruz. Dönmeyeceğimize göre bu bizi öldürecek. Toplumdan uzaklaşalım.” Böylece bir gece yarısı kaçıp ve bir mağaraya sığınıyorlar. Orada kalmak için oraya sığınmadılar. Geçici bir tedbirdi bu. Gittikleri mağarada uyuyakaldılar. Ve uyandıklarında birbirlerine “ne kadar çok uyuduk, herhalde uyuyakaldık” dediler. İçlerinden birisi “herhalde bir gün uyumuşuzdur” dedi. Ama diğerleri hemen dediler ki: “Ne kadar uyuduğumuzu ancak Allah bilir, biz bilemeyiz.” Karınları çok acıkmıştı. İçlerinden birini seçip kendisini tanıtmadan temiz ve helal yiyeceklerden getirmesi üzere gizlice şehre gönderdiler. Seçtikleri kişi şehre inip bir fırıncıdan ekmek aldığında cebindeki parayı veriyor. Bir esnaf olsanız ve size 310 yıl öncenin parasını verseler o an ne düşünürsünüz? Veren kişinin bir define bulduğunu, yanlışlıkla size verdiğini düşünürsünüz. Esnaf bu parayı nerden bulduğunu soruyor. “Nerden bulacağım, bu para cebimdeydi diyor” o genç. Esnaf gence kim olduğunu soruyor. Biraz ısrarcı sorunca genç kendisini  “Biz birkaç arkadaşız, şehrin dışındaydık, buraya ekmek almak için geldik.” Bunun üzerine fırıncı bu durumu hemen diğer esnaflara bildiriliyor. Bu durum kısa süre içinde dönemin kralına bildiriliyor. Kral genci çağırıp ve hikâyesini dinliyor. Sonrasında halk topluluk halinde mağaraya gidiyorlar. Orada diğer gençleri ve köpeklerini görüyorlar. Onların hikâyesini dinliyorlar. Bazı rivayetlere göre 1 gün, bazılarına göre de 3 gün daha yaşıyorlar ve sonrasında uykularına dalıp ölüyorlar.

 

O gençlerin uyandıkları dönemin insanları dindar kişiler idi ve Hıristiyanlığa mensuptular. Toplumda öldükten sonra dirilmeye yönelik şüpheler oluşmuştu. Allah 309 yıl önce uyuttuğu gençleri uyandırarak onlara şu mesajı verdi: “309 yıl önce uyuttuğu gençleri uyandıran Allah, ölenleri de diriltir.”

 

Kehf Suresinin bu ayetlerini duyan Peygamberin etrafındaki bir avuç genç neyi düşünmüş olabilir? “Allah, başlarında peygamber olmayan birkaç kişilik bir genç grubunu Allah’a inandıkları için toplumdan korudu. O zaman bizi de korur. Ayrıca o toplumun zalim hükümdarı ve putperest halkı onlara bir zarar veremediyse bu günün Mekke putperestleri ve zalim yöneticileri de bize zarar veremez.” Böylece o gençlere yeni bir ruh aşılanmış oluyordu.

 

Bizim bu hikâyeden çıkaracağımız dersler var. Dikkat ederseniz bu gençlerin sayısı üzerinden bir tartışma yapmıyoruz.  Allah Kur’an-ı Kerim’de bu tartışmalara girmememizi söylüyor. Bizim derdimiz bu gençlerin sayısına yönelik bilgi edinmek değil, bu gençlerin yaptığı fedakârlığı anlayabilmektir. Bu fedakârlıkların üzerinde durmamız, bunların üzerinde konuşmamız gerekiyor.

 

İDEALİST GENÇLER

 

Ashab-ı Kehf kıssasının bizlere ve gençlere dönük özellikleri neler olabilir. Birkaç idealist gençtirler. İdealist düşünen, gelecek hakkında bilgi üreten gençlere yatırım yapılmalıdır. Toplumun elit tabakasının çocukları olacaksınız, bir eliniz yağda, bir eliniz balda olacak ve orayı terk edebileceksiniz; nasıl olur böyle bir iş? Demek ki bu gençler idealistti. İdealist oldukları için müreffeh olan bir hayatı bırakıp ayrıldılar. Ayrıca bunlar körü körüne iman etmediler. Körü körüne iman etselerdi atalarının dinine inanırlardı. Aslında Kur’an’ı Kerim’de müşriklerin sürekli “biz babalarımızı bu hal üzere bulduk” diyorlardı. Allah (c.c.)  “ya babaları aklını kullanamadılar ise, ya babaları doğru yolu bulamadılarsa?” diyordu. Gençlere taklitçi olmamaları öğretiliyor bu kıssada. İçinde bulunduğunuz toplumu iyi değerlendirin. İnanacaklarınıza taklitle değil tahkikle inanın. Onun için bunlar dediler ki: “Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Onun dışında hiçbir tanrıya tapmayız. Eğer başka bir tanrıya tapacak olursak biz fena bir iş yapmış oluruz.”

 

AKRAN AKRANI ETKİLER

 

Ayrıca bu gençler birbirleriyle özdeşleşen arkadaş gruplarıydı. Daha öncesinde birbirlerini tanımıyorlardı. Sonrasında aynı ideal etrafında bir araya geldiler ve birbirlerine destek oldular. Akran akranı etkiler. Anne babalar şunu bilmelidir ki, çocukları ebeveyninden çok oyun oynadığı ve vakit geçirdiği arkadaşları etkiler. O zaman arkadaşlarınızı iyi seçmelisiniz. Anne babalar olarak bizler de çocuklarımızın arkadaşlarını iyi gözetlemeliyiz. Bu gün akranlar birbirlerini sigara içmeye alıştırıyor, kötü yollara alıştırıyor ve bağımlı olacağı kötü şeylere alıştırıyor. Ama akranlar birbirlerini kötü yollara alıştırıyor dediğimizde sadece kötü yollara alıştırır demek istemiyoruz. Akranlar birbirlerini iyi yollara da alıştırırlar.

 

Ashab-ı Kehf kıssasından aldığımız derslerden birisi de nitelikli azınlığın niteliksiz çoğunluğa galip gelmesi durumudur. Allah (c.c.), ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor: “Nice az topluluk, Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir.” Ayrıca Kur’an, insanların çoğunluğunun dalalette olduğu durumuna da dikkatlerimizi çeker. Dünyada 8 milyar insan vardır ve bunların içinden en iyi rakamla 1 milyar 800 milyonu müslümandır. Bu dünyanın yüzde 75’i gayri müslimdir.

 

Alacağımız bir başka ders de dininizi koruyabilmek için gerektiğinde her şeyi geride bırakarak hicret etmeyi göze almaktır. Bu yol, aslında meçhule giden bir yoldur. Sen eğer inanarak bu işi yaparsan Allah senin meçhule giden yolunu hakikate giden yol olarak perçinler.

 

Bu hikâye aynı zamanda pasif bir direniş öyküsüdür. Bu gençler toplumlarının dinlerine tabi olmuyorlar; ancak toplumlarını değiştirecek güce de sahip değillerdi. O zaman uzlete çekilme ve hicret etme yolunu tercih ediyorlar. Aslında bu da bir direniştir. Yani hikmetli davranış kendinizden güçlü olan topluluklara çatarak kavga etmek değildir.

 

GELECEĞE ÜMİTLE BAKMAK

 

Ayrıca bu kıssada bahsedilen gençler hiçbir zaman ümitsiz olmadılar ve geleceğe ümitle baktılar. Düşünün ki toplumda kimse sizinle aynı düşünmüyor, başınızda bir lider yok, 18-20 yaşlarında gençlersiniz, sizler buna rağmen “Ya Rabbi, bize hidayet ver, bizi doğru yoldan ayırma, doğru yola ulaşmak için yolumuzu kolaylaştır” diyorsunuz. Ümitsiz olan insanlar bunu söylemez. O zaman en zor şartlarda bile ümit var olmalıyız. İman, en büyük imkândır. İman, bizim için en büyük sermayedir.

 

Ashab-ı Kehf kıssasıyla Allah şunu söylemiş oldu: Müşrikler, Peygamber (s.a.s.)’i toplumun gözünde küçük düşüreceğiz derken kendileri küçük düştüler. Öldükten sonra dirilmeye inanmıyorlardı, Allah onların sorduğu soruyla onlara cevap vermiş oldu. Ve o dönemin Mekke’sinde inanan gençler kendilerine güvenmeye başladılar, Allah’a güvenmeleri gerektiğini öğrendiler.” diyerek sözlerini tamamladı.