18.01.2018

İL MÜFTÜMÜZDEN “PEYGAMBERİMİZİN TEBLİĞ VE DAVET METODU” KONFERANSI

İl Müftümüz Doç. Dr. Şahin Güven, “Peygamber Efendimizin Tebliğ ve davet Metodu” başlıklı bir konferans için Eğitim Bir-Sen Kayseri 1 Nolu Şube’nin konuğu oldu.

Eğitim Bir-Sen Kayseri 1 Nolu Şube’nin her hafta farklı bir konuk ile sürdürdükleri Kariyer Günleri Programının bu haftaki konuğunun İl Müftümüz Sayın Güven’in olduğu program, OSB Fevzi Mercan Camii İmam Hatibi Mehmet Tanrıöver’in Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

Sunacağı konunun önemi üzerinde durarak sözlerine başlayan Sayın Güven, bu konu üzerinde yapılan çalışmaların çok miktarda olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tarih boyunca Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in tebliğ ve davet metodu üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. O’nun, insanları İslam’a nasıl davet ettiğini, gerek Kur’an’dan gerekse hayatından örneklerle sunan âlimlerimiz olmuştur. Çünkü Peygamberimiz, her şeyiyle bize örnektir. Ahzab Sûresi 21. Ayette şöyle buyurulmaktadır: ‘Sizlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanıp o güne kavuşacağını ümit eden ve Allah’ı çokça anan mü’minler için Allah Rasulü’nde güzel örnekler vardır.’ Bizler de eğitimciler olarak Peygamber (aleyhisselam)’ın tebliğ ve davet metodunu güzel bir şekilde öğrenir ve o öğrendiklerimizi hayatımıza uygularsak, dünyanın en iyi eğitimcileri olmuş oluruz. Bu noktada hepimizin işi eğitimdir.

Konumuzu, sadece ilgili ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerden alıntılarla değil de güncel örneklerle genişleterek sunmaya çalışacağım. Bugünün Müslümanlarının en önemli sorunlarından biri de bilmek değil, yapabilmektir. Söz-yaşantı uyumunu gerçekleştirebilmeliyiz. Sözlerimiz ile yaşantımız arasında uyumsuzluk olursa eğitimci olamayız. Eğitimciliğimizi ve eğitimciliğin konumunu buna göre tespit etmeliyiz.”

              “BİRİNCİ GÖREVİMİZ TEBLİĞ VE DAVETTİR!”

Peygamber Efendimizin diğer bütün peygamberler gibi insanlığa rehber olarak gönderildiğini ifade eden Sayın Güven, sözlerine şöyle devam etti:

“Peygamberlerin görevi, kendilerine vahyedileni insanlara ulaştırmaktır. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerimede, peygamberlerin en önemli görevlerinin tebliğ olduğu buyurulmaktadır. Eğitimcilerin de en önemli görevleri, bildikleri şeyleri başkalarına aktarmaktır. Peygamberimiz, ‘Ben, yalnızca öğretmen olarak gönderildim’ diye buyurmuştur. O (sallallahu aleyhi ve sellem), bu anlamda herkesi eğitmenin derdi ve telaşı içerisindeydi.

Peygamberimiz, eğitimle uğraşanları, işi eğitim olup ilimle iştigal edenleri, başka şeylerle meşgul olanlara tercih etmiştir. İlimle ve eğitimle meşgul olmaktan daha kıymetli başka bir iş yoktur. Ama bunların severek ve isteyerek yapılması gerekmektedir. Birinci görevimizin tebliğ ve davet olduğunu unutmamalıyız. ‘Âlimler, peygamberlerin varisleridirler/mirasçılarıdırlar’ hadis-i şerifi üzerinde düşündüğümüz zaman, peygamberlerin neyi miras bıraktığı sorusu, aklımıza gelmelidir. Onlar, mal-mülk vb. şeyleri miras bırakmazlar, zaten öyle şeyleri yoktur da. Peygamberimizin, âlimlere miras olarak bıraktığı şey, tabi ki ilim ve onun tebliğidir. Eğitimciler de bir anlamda âlim olarak kabul edileceği için, bizlerin Peygamberimizin mirasını hakkıyla sahiplenmemiz gerekiyor.

Özellikle şunu bilmeliyiz ki, yüzü gülmeyen, insanlara bir şeyler anlatma ve iletme derdinde, tasasında olmayan, başkalarının dertleriyle dertlenmeyenler eğitimci olmamalıdırlar! Başka iş yapmalıdır böyle olanlar! Yüce Allah, rızka kefildir; aç ve açıkta kalmazlar.

Eğitim camiası derken yalnızca ‘Milli Eğitim’i kastetmiyoruz tabi; bunun içine üniversiteler, yaygın eğitimin en önemli unsuru olan camiler, Kur’an kursları vb. yerler de girer. Hatta Sivil Toplum Kuruluşları bile bir noktadan sonra eğitim camiasının içine girmektedirler.”

“KENDİSİNİ ÖLDÜRMEYE GELENLERİN DİRİLEREK YANINDAN AYRILDIĞI ÖĞRETMEN MUS’AB B. UMEYR…”

Peygamber Efendimizin ilk öğretmen olarak Medine’ye atadığı Mus’ab b. Umeyr (radıyallahuanh)’ın öğretmenliğini örnek veren Sayın Güven, orada bulunanları bu nokta üzerinde düşünmeye davet ederek şunları söyledi:

“Derdimiz, bir başkasına bir şeyler sunmak, öğretmek olmalıdır. Peygamberimizin hayatına baktığımız zaman, eğitimci olarak seçtiği kimseler, dikkatlerimizi çekiyor. Efendimiz, Mekke döneminde on üç yıl boyunca insanları, Yüce Dinimiz İslam’a davet etti. Mekke dönemi boyunca kendinin ve kendine inananların gayretleriyle İslam’ı tercih edenlerin sayısı, en fazla 250-300 olmuştur. Ama Medine’ye öğretmen/muallim olarak görevlendirdiği Mus’ab b. Umeyr (radıyallahuanh)’ın, 1 yıl gibi bir süre içerisinde tebliğ ve davet için ortaya koyduğu çabalar neticesinde, Medine’de İslam’ın içine girmediği, gündem edilmediği ev kalmamıştı neredeyse. Her hane sakinlerinden en az birisi Müslüman olmuştu Medine’de.

Peygamber Efendimizin, Medine’ye Mus’ab b. Umeyr’i göndermesinin üzerinde uzun uzun düşünmeliyiz. Neden Hz. Ömer’i değil de onu öğretmenlikle görevlendirdi Medineliler için? Hz. Mus’ab ki, kendisini öldürmeye gelenler, dirilerek yanından ayrılıyorlardı. Şu halde bizler de eğitimcilerimizi seçerken bu noktalara çok dikkat etmemiz gerekiyor.”

“NASIL TEBLİĞ YAPILACAĞINI KUR’AN ÖĞRETİYOR!”

Peygamber Efendimizin ikinci görevinin de tebyin olduğunu söyleyen Sayın Güven, Kur’an-ı Kerim’in 16. Sûresi olan Nahl Sûresi’nin 44. ayetini okuyarak bunu belirtti. İlerleyen ayet-i kerimelerde ise nasıl tebliğ yapılacağını Kerim Kitabımız Kur’an’ın bizlere öğrettiğini hatırlattı ve daha sonra bu konu çerçevesinde şu noktalara değindi:

“Yüce Allah, Nahl Sûresi’nin 44. ayetinde şöyle buyuruyor: ‘İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve düşünürler diye sana da uyarıcı kitabı indirdik.’ Herkes aynı ölçüde tebliğ edilen şeyi, Kur’an’ı anlayamayabilir. Peygamberimizin hayatı, Kur’an’ı açıklamaktan ibarettir. Sünnet, Kur’an’ın açıklayıcısıdır. Kur’an’ı, insanlara okuduğu zaman eğer anlamazlarsa onlara açıklıyordu Peygamber Efendimiz. İnsanlar, ayetleri anlayamadıkları zaman soruyorlardı veya yanlış anladıkları ayetleri Peygamberimiz açıklayarak düzeltiyordu. Hatta bazen onlar sormadan açıkladığı da oluyordu.

Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, Peygamberimiz asla bir postacı değildi. O, Kur’an’ı hem tebliğ eden hem de tebyin edendi, açıklayandı. Bu noktada sünneti de iyi anlamamız gerekiyor. Sünnet, Peygamber (aleyhisselam)’ın sözleri, fiilleri ve takrirleridir. Sözleri, hadislerdir. Fiilleri, uygulamaları ve hareketleridir. Peygamberimiz, ibadetlerin pek çoğunu kendisinin yaptığı gibi yapmalarını söylerdi sahabeye Takrirleri de onayladığı şeylerdir. Onun yanında bir şey yapıldığında onu ya düzeltirdi ya da ses çıkarmayarak onayladığını hissettirirdi. Etrafında gerçekleşen bir olaya, bir şey dememişse onaylamış demekti. Buradan hareketle âlim dediğimiz insanlar da, bulundukları bir ortamda yapılan yanlışları düzeltmeleri gerekir çünkü Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: ‘Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin ki bu da imanın en zayıf noktasıdır.’

Yüce Rabbimiz, yine Nahl Sûresi’nin 125. ayet-i kerimesinde ‘Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin Rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir.’ buyuruyor. Hikmet, en geniş anlamıyla bildiklerinin gereğince yaşamaktır. Hikmet ehli, nerede, ne yapacağını iyi bilen ve ona göre davranandır. İmam Şafii (rahmetullahi aleyh), hikmetin ‘Sünnet’ olduğunu, sünnete göre yaşamak olduğunu söylemektedir.

“DÜNYAYI, KILIÇLAR DEĞİL, SÖZ DEĞİŞTİRECEKTİR!”

Rabbimiz, güzel bir şekilde, tatlı dille hareket edilmesi gerektiğini söylüyor. Kızan, bağıran, çağıran, öfkelenen kimseden tebliğci olamaz. Peygamberimiz, ganimet dağıtırken adaletsizlik yaptığını söyleyenlere kızmamıştı da yalnızca ‘Ben adil olmayayım da kim olsun’ diye cevaplamıştı. Yine mescide bevleden bir bedeviye öfkelenerek müdahale etmek isteyenleri engellemişti Efendimiz. Zamansızca uykusundan uyandırdıkları oluyordu ama O, onlara hiçbir şey söylemezdi. Söz, çok önemlidir. ‘Söz de büyü etkisi vardır’ buyurmaktadır Peygamber Efendimiz. İnsanlar, sözle etkiler ve sözle etkilenirler. Bir de işe hakikat eklenince işte o zaman dünya değişecektir. Ben inanıyorum ki dünyayı, kılıçlar değil, söz değiştirecektir. Çünkü dünyada, hiçbir şey yokken söz vardı. O (c.c.) “ol” dedi ve varlık oluş sürecine hemen giriverdi.

İslam davasına inananlar olarak şu an bizlerin elinde bulunan imkânlar, bir başka ideolojinin elinde olsaydı neler yapmazlardı ki! Biz, kendimizin ve sahip olduğumuz imkânlarımızın farkında değiliz maalesef. Dert sahibi, öğrencilerin şuurlanmalarını isteyen bir öğretmen, bir okula yeter. Aynı şekilde bir cami görevlisi, bir mahalleye, bir köye yeter; eğer kendisini bütün varlığıyla işine verirse tabi. Yüce Allah işlerimizi, emeklerimizi bereketlendirecektir, yeter ki biz çalışmasını bilelim.”

        “ASLOLAN, KÖTÜLÜKLERİ AZALTMAK VE İYİLİKLERİ ÇOĞALTMAK…”

Peygamber Efendimizin, toplum içerisinde yaygınlaşan kötülüklere karşı durmayanlara yönelik söylediği bir hadis-i şerifinden yola çıkarak kötülüklere engel olmamanın ne tür sonuçlar doğurduğuna da değinen Sayın Güven, şunların altını çizdi:

“Peygamberimiz, bir uyarıda bulunmaktadır: ‘Bir toplumda kötülükler yaygınlaşır da onu eğer iyiler engellemezse o kötülük, bir gün iyileri de içerisine alır.’ Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, diyen insan bilmeli ki o yılan, bir gün kendisini de sokacaktır. Yine Peygamberimizin müthiş bir gemi benzetmesi vardır. Buyuruyor ki: ‘Allah’ın hududuna (helal ve haramlara dikkat eden) ve o hududa tecavüz edenler, bir gemiye binen bir topluluğa benzerler. Bu topluğun bir bölümü geminin üst kısmına, bir bölümü de geminin alt kısmına yerleşirler. Alt kısımda olanlar, kendilerine su lazım olunca yukarıdan temin ederler. (Bu gidip gelmelerinden dolayı yukarıdakileri rahatsız ederler.) Alt kısımdakiler, kendi aralarında: Eğer nasibimize düşen geminin bu alt kısmından bir delik açarsak (kolayca su temin ederiz ve) üstümüzdekileri rahatsız etmeyiz, deseler (ve bunu uygulamak isteseler), yukarıdakiler de aşağıdakilerin yapmak istediklerine engel olmazlarsa hep beraber boğulurlar. Eğer engel olurlarsa hep birlikte kurtulurlar.’ Gemi delindiğinde yalnızca alttakiler boğulmayacak, üsttekiler de boğulacaktır. Bizim için aslolan, kötülükleri azaltmak ve iyilikleri çoğaltmak; iyiliklere destek olmak ve kötülerin kötülüklerini engellemek ve onların da iyi insan olmalarını sağlamaktır.”

Sayın Güven, bir eğitimcinin günlük en az 1 gazete, haftalık 1 dergi ve aylık 1 kitap okumazsa kendisini yenileyemeyeceği hakikatini hatırlattıktan sonra, kendi hayatından ve tarihteki yaşanmışlıklardan örnekler vererek Peygamber Efendimizin, tebliğ ve tebyin yani kendisine indirilenleri aktarmak ve açıklamakla görevli olduğunun üzerinde durdu ve bunlardan aynı zamanda eğitimcilerin de sorumlu olduğunu bildirerek sözlerini tamamladı.

Katılımcıların sorularıyla devam eden programın sonunda, Eğitim Bir-Sen Kayseri 1 Nolu Şube Başkanı Aydın Kalkan tarafından İl Müftümüz Sayın Güven’e plaket takdim edildi.

Programa, İl Müftümüz Sayın Güven ile birlikte, Kocasinan İlçe Müftülüğü Şube Müdürü Mahmut Ceyhan, Memur-Sen Kayseri İl Başkanı ve Eğitim Bir-Sen Kayseri 1 Nolu Şube Başkanı Aydın Kalkan, Diyanet-Sen Kayseri Şube Başkanı İrfan Kaşıkçıoğlu, eğitimciler ve Din Görevlileri katıldı.